Feeds:
Yazılar
Yorumlar

3 puan koparanın elinde kaldı


Çoğu maçın müthiş geçtiğini söyleyecek. „Aman tanrım ne tempoydu“ klişesine kaptıracaklar bunlar kendilerini. Aranızda böyle sananlar varsa uyansın hemen. Bugünkü tempo orta sahasız takımlarla yapılır. İki takımın da orta sahasının pres yapayım derken alanlarını boş bırakışı topun kanatlara hızlıca akışına neden oldu. Bunun öncelikli nedeni tabi ki Fenerbahçe’nin 4. dakikada golü bulmasıydı. Sahasında oynadığı maçta kalesinde bu kadar erken gol görmek Beşiktaş‘ı daha atak oynamaya yöneltti. Fakat bu atak oyun ilk 25 dakikada Fenerbahçe’nin oynadığı baskılı ve etkili futbola reklam arası dönemlerinde kendini gösterebildi. Sarı Lacivertli takım son haftalardaki ilk 20-25 dakika baskısını bu maçta da ortaya koyarak maçı en başından koparabilirdi de. Okumaya Devam »


Tebdil-i blog’da ferahlık var… mıdır bakıp göreceğiz. Ocak ayının ortasında başlayacak taşınma şubat’a kadar sürer heralde… Bakalım neler olacak 2011’de göreceğiz. Herkese gönlünce bir yıl diliyorum…


Erkek egemen tezahürat

Son iki ay içerisinde futbol aracılığıyla gündelik hayatta kabul görmeyen bir çok söylemin ve eylemin aldırışsız dışavurumuna şahit olduk. Bir çok ülkenin yasalarında ve uluslararası sözleşmelerin içinde de yer alıp karşılığında ağır cezaları bulunan eylemlerden ve söylemlerden bahsediyorum. Tecavüz, dayak ve ayrımcılık.

Türkiye’nin en önemli yazarlarından Vedat Türkali’nin hem romanını hem de senaryosunu yazdığı “Fatmagül’ün Suçu Ne?„ eseri günümüzde dizi olarak ekranlara geldi. Türkali’nin, tecavüzün kadınları maruz bıraktığı durumun vahametini anlatarak tecavüzün bir hayatı nasıl mahvedebileceğini ibretlik örneklerle kaleme aldığı eseriyle günümüzde sadece tecavüz kısmıyla ilgilendik. Önce medya bunun promosyonunu yaptı, ardından da ataerkilliğin en çok görüldüğü ve cinsellik arsızı tribün söylemleri literatürüne yeni bir deyim ekledi.

Okumaya Devam »


Ekonomik krizin arttığı dönemlerde yarışma programları her zaman televizyonlarda en fazla yeri kaplar ve de çok ilgi çeker. Son bomba yarışmamız da „Canlı Para“ oldu. Ne zaman bir spor sorusu çıksa, genelde de futbol soruları çıkar, kendimi yarışmacının yerine koyar ve yarışmacının ne kadar parası varsa sanki hepsi kendiminmiş gibi tüm paramı belirlediğim şıkın üstüne bırakırım. Fakat bayram esnasında yayınlanan programlardan birinde sorulan soru ben dahil evdeki tüm kafaları karıştırdı.

“Yanlış bilgi„ yarışması

Soru başlığı „Büyük Maç“tı. Bu başlığa uygun şıklar gözüktü. Soru ise „Aşağıdakilerden hangisi derbi değildir?“ idi. Şıklarda şöyle sıralandı: Fenerbahçe-Kasımpaşa, Bursaspor-Kocaelispor, Galatasaray-Trabzonspor. Cevapsa Bursaspor-Kocaelispor olarak açıklandı. Yani aslında derbi olmayan Galatasaray-Trabzonspor maçı bu kategoriye alınmıştı. „Nasıl yani?“ demeyin. Galatasaray-Trabzonspor maçı bir derbi değildir! Neden mi? Okumaya Devam »


Sayı 1 diye başladık. Sayı 2 inşallah gelmez. Ama değişim süreç gerektiren bir şey. Bu yüzden birazdan bahsedeceğim spor spikeri ve benzerlerini “azalarak bitsin” kampanyasına katıyorum.

Bu tür sabah programlarını sanırım önce radyolarda başladı. Arabada işe giderken gazetelerini okuyamayanlar için. Süper bir fikirdi. Sonrasında da spor içerikli olarak ilk LigTV’de görmüştüm sanırım böyle bir şeyi. (Çok da sallamış olmayayım) Sonrasında da NTVSpor aldı sazı eline güçlü sunucuları ve yorumcularıyla çizgisini bozmadan yükselerek devam ediyor.

Bu tür programlarda amacı çok iyi belirlemek gerek. Programın amacı, tüm gazeteleri alamayan insanlara tüm gazetelerden bakış açıları sunmak mı (bu X takım açısından bakmış, bu da Y takım açısından bakmış), her gazetede aynı haber yer alamayacağından insanları tüm gazetelerdeki haberlerden haberdar etmek mi, tüm gazetelerden bir seçki sunup onları yorumla(t)mak mı (Z gazetesi böyle diyor ama işin aslı böyle), yoksa komple bir medya eleştirisi yapmak (Medyamızda böyle söylemler çok yanlış gibi…) mı yoksa en saf haliyle gazeteleri okuyamayanlara gazete okumak mı olacak… Hangisi yapılacaksa ona göre sunucular veya yorumcular da dikkatli seçilmeli. (Mesela Mehmet Demirkol yeri geldiğinde süper bir eleştiri getirebiliyor kimseyi galeyana getirmeden. Bazen laflarını kendine saklıyor (ki bu da ayrı bir tartışma konusu olsun) ama “anlayan anlıyor”…)

Bursaspor Tv’deki görüntüleri izlemek için tıkla

Daha önce hiç izlemedim Bursaspor TV’yi. Okumaya Devam »

Söz Sanatçısının 11’i


Geçen yıl üniversiteye hazırlandığımı daha önce blogumda da yazmış hepinizle paylaşmıştım. Bu süreçte futboldan epey bir uzak kaldım. Ders çalışmak zorunda kaldım. Ancak bu oyun insanın 5-6 yaşlarından beri hayatının bir parçası olmuşsa ister istemez ders aralarında bir göz atıveriyor ona buna. Ya da ders çalışma yöntemlerine yansıyıveriyor futbola dair bilgiler, düşünceler. Böylece ezbere dayalı yapılan sınavdaki konuları futbola dair bildiğin şeylerle eşleşleştirip daha kolay akılda kalmalarını sağlayabiliyor. Ben de bunu yaptım.

Edebiyatta ezberlenmesi gereken çok fazla söz sanatı vardı. Hepsini bir düzene sokmak gerekliydi. Ayıklayınca fark ettim ki 12 tane söz sanatı “T” harfi ile başlıyor. Hiç vakit kaybetmeden birini teknik direktörlük koltuğuna oturttum, geri kalanından ise ilk 11’imi kurdum. Tabi ki bazı söz sanatlarını anlamlarına uygun pozisyonlara yerleştirdim. Ancak kurarken en önemli olan takımın dizilişi değil, aklımda yer edişini göze aldım elbette.  Okumaya Devam »


Evet uzun süredir yazmıyorum bloguma. Son iki günde bu 9’uncu yazım oluyor galiba. Neyse umarım bu tempoda devam edebilirim bir süre daha… =) Yazın hem basketbol hem de gutbol milli takımlarımızın önemli maçları olmuştu. Basketboldakiler elbette daha önemli idi. Sonuçta dünyanın ikinci en iyi milli takımı olduk. Dikkat çekeceğim kısım ise daha farklı.

Arda, Galatasaray’ın kaptanı, milli takımda da kaptan adaylarından. Hidayet de basketbol milli takımının kaptanı. Arda, Belçika maçında gol attıktan sonra Başbakan Recep Bey ile canlı canlı konuşma imkanına sahip olmuştu. Belçika’ya karşı çarptıra, çurptura atabilmişti golünü. Tayyip Amca da Okumaya Devam »

Pino vs. Keita


Gidişi sonrası fazlasıyla yükseldi sesler. Geçen senenin en iyi oyuncusuydu diyebiliriz. Yırtıcı, savaşçı, bitirici, cambaz ve asistçi özelliğiyle çok şey katmıştı takıma gidişi de ekonomik açıdan az şey katmadı. Önemli tartışma gelenin ilk başlarda yeteri kadar bekleneni karşılamayışı oldu. Henüz takıma yeni gelmiş ve sisteme ayak uydurma çabasına giren Pino son iki maçta elinden gelenin en iyisini sahaya yansıtarak Galatasaraylıların gönlünde yavaş yavaş yer edinmeye başladı. Peki gerçekten Keita’mı daha iyi Pino mu? Objektif olması zor bir gözle karşılaştırmaya başlayalım bu ikiliyi.

İkisi de kanat oyuncuları oldukları için önce hızlarına bakalım. Okumaya Devam »

Özlemişim böyle takımı


Ali Sami Yen’deki son maçlardan biri daha geride kaldı. Lige iyi başlayamamıştık ancak son iki maçta oynanan futbol ve bir çok sakata karşın alınan 4 puan bir şeylerin yoluna girdiğini göstermekte sanki. Hele de orta sahada savaşan zaman zaman da dövüşen bir Galatasaray olduğunu görmek buna işaret gibi sanki.

Maçın başında Kadıköy’deki baskıyı yine gördük. Harika bir baskı kuruldu ileride ve Antalyaspor kitlendi bir şey yapamadı. İlk 10 dakika böyle geçtikten sonra biraz daha ortaya taşındı maç. Bu sırada maç öncesi dediğimiz gibi gelişmeler oldu ve Misimovic’in hızlı ara paslarına Pino ve Sabri müthiş hareketlendiler. Paslar golle sonuçlanmadı ama olsun. Pino’nun muhteşem deparlarını görmek bile heyecan kattı. Okumaya Devam »

Bir efsane doğar


Her gün efsane doğmuyor. Her doğan efsane olmuyor. Her efsane de doğmuyor. Bazıları lafta kalıyor yani. Bu lafta kalmayanlarından. Ama yeni efsane dediği bir çok kişi var onlar da doğamayanlar oluyorlar. Doğanların bazısını da kıskanıyor belki de…

Tek başına şampiyonluk kazandıranların son parçası diyebileceğimiz biri. Napoli gibi küçük ve fakir bir şehir takımının kuzeydeki zenginlere kafa tutuşunun simgesi oluveriyor bir anda, bazen de kontrolsüz davranışlarının bağımlısı bir serseri.

Futbolculuğuna yetişemedim. Amerika’daki ’94 Dünya Kupası’nı izledim bir kaç maçı hatırlıyorum o turnuvadan ancak onun oynadığı maçlara yetişemedim. Bu yüzden en çok sevdiğim yanı saha dışındakilerden. Teknik direktörken sahaya uçarak kayarak sevinmesi, Palermo’nun sırtına çıkması. Ya da Boca Juniors tribünlerinde formasını çıkarıp sallayarak çılgınca sevinmesi. Purosu ve Che dövmesiyle de ayrı bir yerden yakalıyor hayatı ve futbolu.

Tanrı’nın ona elini dokundurduğu da çok açık. O da bunu kanıtlamak için olacak ki yeri geldi Tanrı’nın eli de oldu. Bugün Maradona doğdu. 50 yaşına girdi. Yarım asır olmuş be abi!

Ben onun futbolculuk tarzını beğenmiyorum. Tek başına topu alıp gidenlerle futbol oynamayı sevmem. Ama arada sırada lazım oluyor onun gibileri. Zira tek başına blogumun 10bin’e yakın kişinin ziyeret etmesini sağladı. Belki de yüzlerce müridinin bağlı bulunduğu dininin takipçileridir onlar da… Bir insan adına bir din yaratılmış olması ne kadar da ilginç değil mi? Hiç kimseye ya da hiç bir şeye inanmıyorsan ona inan. O, maçı sana bir şekilde kazandırır. İyi ki doğdun Maradona.


Maça kısa bir süre kaldı. Kadroyu öğrendim. Yazmak için kadroyu öğrenmeyi beklediğimi söylersem yalan olur hacı. Tahmin edilemeyecek bir kadro da çıkarmamış Hagi. Ayhan yerine Barış, Elano yerine Serkan!

Geçen haftanın iyi isimlerinden Ayhan sonunda kart cezalısı oldu ve yedek kaldı. Yerine oynayacak kişinin ondan iyi olduğu için gerçekleşen bir sevincim yok. Bir şekilde ilk 11’de giyemeyecek ya Ayhan o yeter… Elano’nun hastalanıp oynamayacak olması da ne üzdü ne de sevindirdi. Bugüne dek bir şey yapmamıştı zaten. İlginç olan dizilişimizin nasıl olacağı… Okumaya Devam »

Çalışmak gerek…


Yıllardır göremediğimiz belki de hasretini çektiğimiz bir puan tablosuyla karşı karşıyayız. Bursaspor, Trabzonspor, Kayserispor,… diye devam ediyor. Devamını kesip attığımı sanmayın en önemli kısmı orası. Fenerbahçe ve Antalyaspor diğer sıraları doluruyor. İlk 3 sırada İstanbul takımlarının bir tanesinin bile bulunamamasının nedeni bu sıralamada yatıyor.

Sezon başlangıcında Fenerbahçe, Antalyaspor’u Kadıköy’de 4-0 yenerek beklentilerin üzerinde bir açılış yapmıştı.  Şahsen ligin en kötü defansına sahip olduğunu düşündüğüm Antalya ‘nın işinin bu gidişle zor olacağını tahmin ediyordum. Fakat bugüne bakınca 4 yediği takımla 9. hafta sonunda aynı puanda olduklarını görüyorum. Bu durumda Fenerbahçe’nin değil de Antalyaspor’un değişim, gelişim için daha fazla adım attığını, çalıştığını anlıyorum. O zaman “şu iyi, bu kötü” tartışmasındansa Antalya daha çok çalışıyor, bizim daha çok çalışmamız gerek tartışması yapmak gerek. Bu arada Antalyaspor’un, Fenerbahçe’nin fikstürünü takip ettiğini göz önünde bulundurursak karşılaştırmanın anlam kazandığını da görebiliyoruz.

Bakalım Antalyaspor bu akşam Galatasaray karşısında neler yapabilecek.

Sercan olmasa 1-1 bitmezdi…


Maç öncesi bu kadar eksiğiyle Fenerbahçe’nin Bursa’dan puansız döneceğini düşünüyordum. Aksine oyuna hızlı  başlayan taraf da golü bulan taraf da İstanbul temsilcisi oldu. Alex’in şutla karışık vuruşunu  Semih tamamladı.  Golün nasıl olduğunu da tam anlayabilmiş değilim açıkçası. Alex vurduktan sonra Semih nasıl oldu da vurdu çözemedim.

Lugano’nun eksikliğiyle defansta zorlanacaklarını öngörmüştük. Nitekim 2-3 pozisyon defansın arkasına atılan toplarla gerçekleşti ancak Sercan Yıldırım bu fırsatları elinin tersiyle çevirdi. Manşetlere kendi adını yazdırabilecekken Volkan Demirel’in adını yazdırdı. Tribünde oturan babasının bile kendisine atmayacağı pasları son vuruşlardaki berbatlığı nedeniyle harcaya harcaya kendini harcamaya devam etti. Şu maçı bir kez daha izlesin de gol atmak konusunda ne kadar kötü olduğunu anlayıp ehliyetsiz Ferrari sürme hevesine gireceğine şut çalışsın…

Bursaspor namağlup unvanını koruyarak önemli bir puan kazandı. İlk defa Şampiyonlar Ligi ve Lig temposunu bir arada götüren bir takım için hafife alınmayacak bir iş gerçekleştirmeye devam ediyorlar. Sercan biraz taş koyuyor önlerine de neyse…

Maçın yıldızını kestiremedim ama Emre B. ve Gökhan Gönül Fenerbahçe’de en çok mücadele eden isimlerdi. Ergic ve Volkan Şen de Bursa adına iyi işler çıkardı. Ayrıca Ivankov’un zaman zaman gösterdiği reflekslerini takdir ediyorum.


Bursaspor’un şampiyon olduğu günü, dakikaları dün gibi hatırlıyorum. Aynı şekilde Fenerbahçe’nin de nasıl şampiyon olduğunu sandığını. O günden bu yana iki takım da birbiriyle karşılaşmadı. Sadece Vederson transferinde karşı karşıya geldiler diyebiliriz ki onda da Vederson kendi isteğiyle ayrıldı takımdan. Bugünkü maçta ne olursa olsun şampiyonun belirlendiği günün baskısı özellikle Fenerbahçe’nin üzerinde olacak. Bursaspor’da ise puan farkının getirdiği rahatlık, ev sahibine derli toplu oynama olanağı sağlayacak.

Fener’in eksikleri çok daha kilit bölgelerde. Lugano ve Niang olmayınca çok zorlanacakları aşikar. Lugano’nun olmayışı sonrası Cristian’ın da ilk 11’de kendine yer bulması Aykut Kocaman’ın defansına güveninin olmayışının bir göstergesi. Defansta verilmesi muhtemel zaaflar, maçta forma giyeceği açıklanan Volkan Şen’e denk gelirse Fener’in çekeceği var. Bursaspor’da eksikler sadece yeni yabancılar. İdeal kadroyla sahadalar.

Sonuç ne olursa olsun geçen sezon sonu yaşananlara göndermeler yapılarak yarın gazetelerin manşetleri süslenecek. Fenerbahçe bir pozisyonda ofsayt düdüğünü duymayıp gol atıp bir de sevinirse ve hakem de golü iptal ederse başlasın geyikler. Hele twitter’da fena dönecektir bunlar. Denk geldiklerim olursa ileteceğim.

Maçın yıldızı Batalla, Gökhan Gönül, Volkan Şen ve Emre B.’dem biri olur… Bursaspor kazanırsa şaşırmam. Fenerbahçe kazanırsa üzülürüm Anadolu’dan şampiyon çıkma ihtimaline taş konacağı için…

 


Derbiyi izlemeye 20 dakika geç başladım. Tam Taksime geldiğimizde taksiden iner inmez “AAhhh” şeklinde bir ses yükseldi. “Kaçırdık süper pozisyonu” diye üzüldük. Sonradan pozisyonu gördüğümüzde ise hakkaten maçın kaderini değiştiren pozisyonu kaçırmışız dedik içimizden. Koşaraktan her zaman maçı izlediğimiz bara yöneldik. Giriş 15 TL idi! Şaşırtıcı olan adamın bahanesiydi: “Karamehmet beni nasıl soyuyor biliyor musunuz? Mecbur kaldık!” Ya tamam herkes derbi maçlarının izlenişini paralı yapıyor da, başka bir zaman 3 büyük aynı gün maç yaptığında 3’ünü de bedavaya izletiyor bu bar. Bir kaç dakika pazarlık yaptık kapıda ve sonunda 15 TL’lik maçı, 10 Lira’ya izledik. Bu da bir şeydi.

Kadroyu ancak izleye izleye çözebilmek gerekliliği konsantrasyonu arttıran bir nedendi. Ama karışıklığa da neden oluyordu. Bir ara sol kanatta Insua ve Hakan Balta oynuyor sandım. Okumaya Devam »

2 YILLIK VOLE


Futbol,hayatımda çok büyük bir yer kaplıyor. Hayatımdaki bir çok şeyin ne anlama geldiğini bu spor sayesinde öğrendim. Albert Camus ne diyor; “Ahlaka dair ne varsa bunu futbola borçluyum!”. Bu oyun sayesinde çok arkadaş edindim, çokça kez kendimi “birilerine” –ettirmem de çok gerekliymiş gibi – kabul ettirdim. Ancak bu oyun çerçevesinde gelişen olaylar nedeniyle dışlandım da.

Bir gün “mahallemizin”, aslında sitede oturuyoruz ama mahalle her zaman daha sıcak bir kelime, ağabeyleri önderliğinde yine bir maça gitmiştik. Bu ağabeylerden biri, 5 bilemedin 6 kardeş. Her maça da en küçük erkek kardeşini getirirdi. Aslında severdim ve sevilirdim onlar tarafından. Fakat bir gün bir maçta olan oldu.

Sadece gol atanların öne çıkarıldığı spor medyası etkisinde kalan biz küçük çocuklar haklı olarak en popüler olabilme isteğiyle kaleciye geçmek istemezdik. Ama futbolun “adaleti” sayesinde herkes kaleye geçerdi. Kaleye geçme sırası bendeydi. Defansif yapım sayesinde pek de kolay gol yemezdim. Oyun içinde kalede geçirdiğim süre içerisinde kalenin arkasında 5 kardeşi olan ağabeyin küçük numarası arkamda duruyordu. Eğlenmek, dikkatimi dağıtmak amacıyla da bana laf atıp duruyordu. Küçükken sinirli bir yapım vardı. Daha az sabırlıydım. Buna rağmen bir kaç kez uyardım ufaklığı. Dinlemedi. Ben de konuşacağına, ağlasın düşüncesiyle beni sinir eden çok kişiye yaptığım gibi kaval kemiğine tekme atmak istedim. Ancak o sırada hem beni, hem de çocuğu geriye doğru çektiler. Ben ayağını hedef almışken ikimizin de açısı genişlediği için hızlıca savurduğum ayağım çocuğun gözüne geldi. Ortamdan çabucak uzaklaştırıldım.

Evime doğru tabanları yağladığım sırada arkamdan “Sakın inme lan aşağı! Seni görürsem öldürürüm!” tehditlerini duyuyordum. Aslında rahat bıraksalar tek bir tekmeyle bitebilecek bir münakaşa, bir çocuğu kör bırakabilme ihtimaline dönüşmüştü. Bir şekilde haklıyken haksız duruma düşmüştüm bence. Haksızlığımın üstüne, gözünü morarttığım çocuk da mahallenin popüler ağabeylerinden birinin kardeşiydi. Bunun onlara getirdiği güç ve herkesin potansiyel olarak güçlünün-popülerin arkasında olma arzusu ve bu yüzden dışlanma korkusu nedeniyle üzerimde büyük bir korku oluşmuştu. Ya dışarı çıkarsam ve beni gerçekten döverlerse diye düşünmekten alamıyordum kendimi.

Bu korku yüzünden ben 2 yıl boyunca evden dışarı çıkıp kendi mahallemde bulunamadım. Çıkarsam da başka mahallelerdeki okul arkadaşlarımla buluşuyordum. Çıkmadığım dönemlerde de internetin yeni nimetlerinden olan internet üzerinden oyunlar oynuyordum.

Karşılıklı bir dışlama yaşadık iki yıl boyunca. Haksız bırakıldığım için onlarla konuşmadım. Ayrıca “ya çocuğun gözüne bir şey olmuşsa” endişesiyle onlardan hep kaçtım. Onları gördüğümde de beni dövebilecekleri ihtimali, beni görmek istememeleri kendimi istenmeyen adam olarak hissettirdi. Fena bir dışlanmışlıktı. Ama öğrendim ki, bir hareket yapıyorsan bunun sonu kestiremeyebileceğin bir yöne gidebilir. Bu yüzden bir adım atmadan önce bin kere düşünmek gerek.


Sezona iyi başlangıç yapamayan ve ligde 4. sırada yer alana Barcelona sahasında puan kaybettiği Hercules ve Mallorca maçlarının ardından Valencia karşısından önemli bir sınav verecek.

Nou Camp’ta oynanacak maç öncesi en önemli rakibi Real Madrid’in 1 puan, Valencia’nınsa 3 puan gerisinde kalan Katalan ekibinin puan kaybına tahammülü yok.

Xavi ve Adriano maç öncesi yaptıkları açıklamalarda gidişattan memnun olmadıklarını belirtirken, tekrar eskisi gibi yenilmez olacakları yönünde hiç şüphelerinin olmadığını ve çalıştırıcıları Guardiola’ya bu konuda sonsuz bir güven duyduklarını ifade etmişlerdi. Okumaya Devam »

Futbol bahane, tecavüz şahane!!!


Erkekler için futbol, kadınlar için dizi sezonu aynı dönemde yine başladı. Kadınlar kocaları maç izlerken dizi izlesin, eşler kavga etmesin herkes “uyusun”, “uyutulsun” diye… Çoğunlukla iki farklı kitleye hitap eden iki farklı sezon iç içe geçti son haftalarda. Bir dizi ismi, futbol sahalarının son moda tezahüratı oldu. Fakat güya espritüel gelen bu tezahüratın alt metnindeki içeriğe ne kadar ses çıkarıldı?

Son dizilerden “Fatmagül’ün suçu ne?” farklı bir başlangıç ve konu üzrerine oturtulmuş. Dizi bir kadının tecavüze uğrama sahnesi ile başlıyor. Ve dizi bunun üzerine kurgulanıp devam ediyor. Dizi hakkında tek bildiğim bu. Fazla dizi izleyen biri değilim. Ancak dizinin futbol stadlarında  maço söylemle kendine yer bulması beni rahatsız etti. Daha rahatsız edeniyse kadınların da bu söylemin içerisinde yer alması.

Aynı espriye Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi öncesinde bende teslim oldum ve güldüm. Arkadaşım “Fatmagül’ün suçu ne? Fenerbahçe’li olması” deyince önce bende güldüm. Tamam Fenerbahçe’yi sevmiyorum mağlup olmayı hak ettiklerine inanabilirim ama bu onların tecavüzü hak ettiği anlamına gelir mi? Onlar kötü ve bu yüzden tecavüz edilebilir miyiz onlara? Onlar takım olmasa insan olsa bu mümkün mü?

Eve dönerken böyle düşünmeye devam ettim. Aslında herkes tecavüzün doğru bir şey olmadığının farkında. Buna karşın tecavüz futbolla meşrulaştırılabiliniyor. Twitter’dan paylaşılmıştı. Silivrispor, Kağıthanespor maçında Silivrisporluların açtığı pankart olayın tamamen temele vardığının bir yansıması. Silivrispor taraftarları açtığı pankartta Fatmagül’ün suçunun “Kağıthanesporlu” olması yazıyor. Yani tecavüz meşrulaştırılıyor, kimse bunun farkında olmadan. Olmaları da mümkün değil. Çünkü biz de kim ne hak ediyorsa karşılığını alır.

Ankaragücü-Kasımpaşa maçında da daha çirkini yaşandı. Bine yakın belki de daha fazla kişi bir tezahürat yapıyor ki, bu tezahürat bir çok video sitesinde, KOMİK kategorisi ya da KOMİK başlıklarıyla insanlarla paylaşılıyor.

hapı attık patladık
fatmagül’e rastladık
fatmagül’ün suçu yok
biz onu bihter sandık

Deniyor tezhüratta. Melodik olarak söyleyince eğlenceli geliyor olabilir. Bunun eğlenmek için yapılmış bir şey olarak gerçekleşmiş olması durumu hafifletir mi? Her eğlence türünü, içeriğinin kime zarar vereceğini düşünmeden uygulamak ne kadar doğru? Ancak bir çok kişi bunu bağıra bağıra söylüyor ve federasyon buna bir tepki vermiyor. “İbne hakem” diye bağırırken de eğleniyor insanlar. Ancak bunun bir cezası olmuyor mu Federasyon tarafından? İbne hakem diye tezahürat yapılırken “cinsiyet ayrımı ihlali” göz önüne alınmıyor mu?

TFF Disiplin talimatı diyor ki;

MADDE 52 – ÇİRKİN ve KÖTÜ TEZAHÜRAT >> “Stadyumlarda toplu olarak ve devamlılık arz eden şekilde, söz veya hareketlerle ya da pankart ve benzeri araçlar ile aşağılayıcı, tahrik veya taciz edici nitelikte tezahüratta bulunulması yasaktır.” Ancak ben Ankaragücü-Kasımpaşa, Silivrispor-Kağıthanespor, Fenerbahçe-Beşiktaş maçlarında kimseye ceza verildiğini duymadım görmedim. O zaman Federasyona göre GÜZEL VE İYİ bir tezahürat olmuş bu yukarıdaki 4 dize ve  Silivrisporluların yaptıkları. Bravo onlara!

Federasyon’un ataerkil bir yapıda olduğunu göz önüne aldığımızda erkeğe “ibne” demek saha kapatma cezasını hak ederken tecavüzün kadına “bir şekilde hak ettirilmesi” hiç bir cezayı hak etmiyor mu? Tamam TFF ataerkil ve göz ardı ettiler. Peki ya kadınların da bu tezahüratın bir parçası olması içinde bulunduğumuz vahametin ne kadar da had safhada olduğunu göstermiyor mu? Kadınlar da bu söylemin içerisinde yer alarak tecavüzün meşru bir şey olduğunu ve “hak edene tecavüz edebilirsiniz” çağrısı yapması, “çoğunlukla tecavüze uğrayan kesim de bu olaya sıcak bakıyor o zaman yapabiliriz” algısı yaratmıyor mu? Yarın bir gün bir 2. sayfa haberlerinde “Tecavüz ettim, çünkü benim tutmadığım-sevmediğim takımı destekliyordu” diye açıklamalar görürsek bu kadınlar kendilerine ne cevap verebilecek? O zaman X takımı mağlup ettikleri gibi oh iyi olmuş diyebilecekler mi?

Bekle-gör politikasına alıştırılmış, bir müsibet bin nasihatten iyidir safsatası ile harekete geçmemeye yöneltilmiş, hele bir o gün gelsin onu da o zaman düşünürüz bilinci yerleştirilmiş bizler bekleriz, o gün gelir, çok geç olur, TV’de 2 kere tartışılır unutulur, futbol stadlarında her şey meşrudur…

Ortega kümeye oynuyor!?


Arjantin Futbol Ligi’nde mücadele eden River Plate, bu yıl Açılış Ligi’ni (Apertura) şampiyon olarak bitirme şansına sahip olsa da küme düşme tehlikesiyle karşı karşıya.

Güney Amerika’daki futbol ülkelerinin bir çoğunda iki ligli sistem uygulanıyor. Uygulanan bu sisteme göre bir sezonda iki farklı kulüp şampiyonluk ipini göğüsleyebiliyor. Açılış (Apertura) ve Kapanış (Clausura) olarak oynanan ve birbirinden farklı olarak sıralama yapılan liglerin birincileri hangi ligi 1. sırada bitirdiyse o ligin şampiyonu oluyor ve Libertadores Kupası’nda oynamaya hak kazanıyor. Bunun tam tersine ise küme düşmede puan sıralaması üç sezonun yani altı ligin puan ortalamaları alınarak hesaplanıyor. Takımların puanlarının ortalaması alınıp yapılan sıralamada ise son iki sırada yer alan takım direk olarak küme düşüyor. Sondan üçüncü ve dördüncü takımsa ligden düşmemek için play-off maçlarına çıkıyor.

River Plate küme düşer mi?

20 takımla oynanan liglerde son iki Açılış Ligi’ni Okumaya Devam »


Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde geçen yılın finalisti Bayern Münih bugün sahasında Roma’yı konuk edecek. Mesut Özil’in formasını giydiği Real Madrid’de Jose Mourinho 3’te 3 yapmak için ilk adımında Ajax’ı , Ibrahimovic’li, Robinho’lu Milan Fransız Auxerre’i, Çağdaş Atan’ın oynadığı Basel de Rumen CFR Cluj’u ağırlayacak. İşte bugünkü maçları ve ayrıntılı değerlendirmeleri…

E Grubu

Son Şampiyonlar Ligi finalisti ve Bundesliga şampiyonu Bayern Münih sahası Allianz Arena’da İtalyan ekibi Roma’yla karşılaşacak. Ligdeki kötü gidişatlarını durduramayan Bayern Münih’te Dünya Kupası’nda sakatlanan Hollandalı yıldızın sakatlığına Franck Ribery’nin de eklenmesi teknik direktör Louis van Gaal’i düşündürüyor. Her şeye karşın kadroda bulunan Dünya Kupası’nın yıldızlarından Thomas Müller, Bastian Schweinsteiger gibi isimler Alman ekibinin en önemli silahları olacak. Roma da ise durumlar daha kötü. Haftasonu Cagliari deplasmanından 5-1’lik mağlubiyetle dönen başkent takımında ekibin gol yükünü çeken Mirko Vucinic ile birlikte Rodrigo Taddei, Phillipe Mexes ve John Arne Riise sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecek. Bavyera ekibiyle gurubun favorisi olarak gösterilen Roma geçen sezon mücadele ettiği Avrupa Ligi’ne 2. turda veda etmiş, İtalya Ligi’ni de Inter’in ardından 2. sırada bitirmişti.

Romanya Ligi’nde Bükreş hegamonyasını yıkan CFR Cluj Şampiyonlar Ligi’ne ilk kez 2008/09 sezonunda kaıtıldı. O sezon da Roma’yla aynı grupta bulunan rumen takımı ertesi sezon Avrupa Ligi’nde mücadele etti ve aynı yıl Romanya Ligi’nde şampiyon olarak 2010/11 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde tekrar mücadele etme hakkı kazandı. Teknik direktör değişikliğine gidip Sorin Cartu’nun göreve getirildiği takımda transfer sezonu da hareketli geçti. 8 oyuncuyla yollarını ayıran Cluj 10 yeni isimle sözleşme imzaladı. Bu isimler arasında yer alan Sasa Bjelanovic bugünkü maçta forma giyemeyecek. Basel de ise sakatlıklar teknik direktör Thorsten Fink’i zorlayacağa benziyor. Jacques Zoua, Genseric Kusunga’nın oynama ihtimalleri yok. Valentin Stocker’in durumu ise maç saati belli olacak. Geçen yıl Avrupa Ligi’nde Roma’yla aynı grupta bulunan İsviçre ekibi bu yıl lige istediği gibi başlayamasa da geçen yılı ligi Young Boys’un önünde bitirerek ipi göğüslemişti.

21.45 Bayern Münih – Roma

21.45 CFR Cluj – Basel

F Grubu

Günün en ilgi çekici maçlarından biri bu akşam Fransa’da oynanacak Marsilya – Spartak Moskova mücadelesi olacak. İki takımın kulübelerinde de 90’lı yıllarda ülke futbollarına parlak yıllar yaşatmış Didier Deschamps ve Valeri Karpin bulunuyor. Ülkelerinin futbol efsaneleri haline gelmiş isimlerin mücadelesinde ev sahibi Marsilya geçen yıl da Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etmiş ve Avrupa Ligi’ne kalmıştı. 3. turda Avrupa Ligi’ne veda eden Fransız ekip lige konsantre olmuş ve şampiyonluğa ulaşmıtı. Mamadou Niang’ın Fenerbahçe’ye transferinin ardından gol yollarında sıkıntı çeken Marsilya’da yeni transfer Loic Remy’nin dışında Leyti N’Diaye forma giyemeyek. Souleymane Diawara’nın durumu ise şüpheli. Valeri Karpin’in 2009 yılından bu yana çalıştırdığı Moskova ekibi geçen yılı Rubin Kazan’ın ardından ikinci sırada bitirdi. Ön eleme oynamadan gruplara kalan takım ligde 6. sırada yer alıyor. Sakatlığı bulunan Nikita Bazhenov Fransa’ya götürülmedi. Nikola Drinčić ve Kirill Kombarov’un oynaması ise şüpheli. Spartak Moskova geçen yıl Avrupa’da mücadele etmedi.

Grubun zayf halkası olarak gösterlin Zilina ise Chelsea’yi ağırlayacak. Slovak Ligi Şampiyonu Zilina geçen yıl Avrupa Ligi’ne play-off mücadelesinde veda ederken, bu yılsa Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda güçlü rakibi Sparta Prag’ı eledi. Slovak takımında sakat oyuncu bulunmazken şu anda da liglerinde 1. durumdalar. İngiliz ekip Chelsea ise Abramovich’in yatırımlarının ardından Şampiyonlar Ligi’nin gediklisi oldu. Müzesinde bir de Şampiyonlar Ligi kupası bulunan Londra ekibi Premier Ligin son şampiyonu unvanıyla sahaya çıkacak. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi’ne 2. turda Inter’e elenerek veda etmişti. Ancelotti’nin çalıştırdığı Chelsea Premier Lig’e bu yıl hızlı bir girişle 4’te 4 yaparak zirvedeki yerini aldı. Londra ekibinde bu akşamki mücadelede Didier Drogba kırmızı kart cezası, Frank Lampard ve Ashley Cole’se sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecek.

 21.45 Marsilya – Spartak Moskova

21.45 Zilina – Chelsea

G Grubu

Şampiyonlar Ligi’nde son şampiyon Inter’in eski, Real Madrid’in yeni teknik direktörü Portekizli Jose Mourinho 3’te 3 hedefi için ilk maçında Ajax’la karşılaşacak. Gecenin Türk seyirciler tarafından merakla beklenen mücadelesinde Türk asıllı Alman futbolcu Mesut Özil’in forma giyeceği Madrid’de Kaka, Gago, Garay ve Raul Albiol sahada yer almayacak isimler. Geçen yıl ligde 95 puan toplamasına karşın Barcelona’nın ardında kalan Madrid ekibini aynı sezon Şampiyonlar Ligi’nden 2. turda Lyon elemişti. Hollanda’nın Ajax ekibi ise çalıştırıcıları Martin Jol önderliğinde geçen yıl ligde 106 gol atmasına karşın Şampiyon Twente’nin gerisinde kalmıştı. Önceki sezon Avrupa Ligi’nde de mücadele eden takım 2. turda Juventus’a elenmişti. Real Madrid’le önemli bir maça çıkacak Amsterdan ekibinin iki önemli ismi Luis Suarez ve Jan Vertonghen kart cezalısı. Sakat olan Kenneth Vermeer, Nicolas Lodeiro, Timothee Atouba, Rasmun Lindgren ve Evander Sno da kadroda olmayan isimler.

G grubunun diğer favorisi Milan’sa San Siro’da Auxerre’i ağırlayacak. Geçen yıl ligi 3. bitiren takım Şampiyonlar Ligi’ne 2. turda veda etmişti. Bu yıl kadrosunu Ibrahimovic ve Robinho gibi isimleri katarak güçlenen Milano temsilcisinde teknik direktörlük koltuğunda Massimiliano Allegri bulunuyor. Haftasonu Cesena’ya 2-0 yenilen İtalyan takımında Alessandro Nesta ve Clarence Seedorf’un sahada yer alamayacak. Thiago Silva’nınsa durumu maç saatinde belli olacak. Fransız ekibi Auxerre’se geçen yıl sezonu süpriz bir şekilde 3. bitirip Şampiyonlar Ligi’nde ön eleme oynama hakkını elde etmişti. Play-off turunda Rus Zenit’i eleyerek gruplara kalma başarısı gösteren takımı Jean Fernandez çalıştırıyor. Fransa temsilcisinde tek eksikse Roy Contout. Auxerre’in bu yıl Fransa Ligi’nde 5 maçta 5 puanı bulunuyor.

21.45 Real Madrid – Ajax

21.45 Milan – Auxerre

H Grubu

İngiliz temsilcisi Arsenal’in yer aldığı grupta, Braga, Shaktar Donetsk ve Partizan gibi Avrupa’nın son yıllarda çıkış yapan ekipleri bulunuyor. Londra’da Braga’yı ağırlayacak olan Arsenal geçen yıl da Şampiyonlar Ligi’nde mücadele etmiş ve yine H Grubunda yer almıştı. Bu gruptan 1. olarak çıkan ekip Barcelona’ya çeyrek finalde elenmişti. Premier Lig’de son sezonunu 3. bitiren Londra temsilcisinde akşamki maçta Abou Diaby, Thomas Vermaelen, Theo Walcott, Robin van Persie, Nicklas Bendtner, Aaron Ramsey ve Emmanuel Frimpong sakatlıkları nedeniyle forma giyemeyecek. Dizinden ameliyat olan Samir Nasri ise oynayabilecek durumda. Portekiz temsilcisi Braga ise geçen sezon Porto’nun önünde ligi 2. sırada bitirmişti. Aynı sezon Avrupa Ligi mücadelesinde ise Elfsborg’a elenmişti. Braga’da tek önemli eksik ise Milli Forma’yı da giyen 35 yaşındaki tecrübeli kaleci Quim.

 Lucescu önderliğindeki Ukrayna temsilci Shaktar Donetsk grubun Arsenal’den sonraki favorisi olarak gösteriliyor. Geçen Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Rumen Timisioara’ya  elenip Avrupa Ligi’ne kalan Shaktar, Avrupa Ligi’ne de finalist Fulham’a 2. turda elenerek veda  etmişti. Shaktar Donetsk bu yıl Şampiyonlar Ligi’ne Ukrayna şampiyonu olarak direk katılma hakkı kazandı. Şu anda da kendi liginde 22 puanla 1. sırada bulunan takımda bu akşam bacağı kırılan Fernandinho ve kasığında çekme olan Chygrynskiy forma giyemeyecek. Sırbistan’ın köklü ekibi Partizan ise son yıllarda oldukça yol kat etti. Geçen yıl Şampiyonlar Ligi ön eleme turunda Güney Kıbrıs temsilcisi Apoel Nicosia tarafından saf dışı edilmiş ve Avrupa Ligi’nde Shaktar Donetsk ile aynı grupta yer almıştı. Bu sezon da Şampiyonlar Ligi Play – Off turunda Anderlecht’le karşılaşan Sırp temsilcisi, ikisi de 2-2 biten maçların ardından penaltılarla Belçikalı rakibini eleyip gruplara kalmayı başardı. Takımdaki tek eksi Mladen Krstajic. İki takımın geçen yıl ki Avrupa Ligi maçlarında Ukrayna’da Shaktar 4-1, Sırbistan’da ise Partizan 1-0’la galip gelmişti.

 21.45 Arsenal – Braga

21.45 Shaktar Donetsk – Partizan